Levent Ünsaldı ile Söyleşi

Ekim 2022 / Söyleşi İpek Başyurt tarafından yapıldı.

Levent Ünsaldı, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu. Sosyoloji alanındaki yüksek lisans öğrenimini Lille Üniversitesi’nden, doktora derecesini ise Paris Sorbonne Üniversitesi’nden aldı. Aynı üniversitede post-doktora çalışmalarına devam etti. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi (DTCF) Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak çalıştı. Aynı zamanda Heretik Yayınlarının kurucusu ve genel yayın direktörüdür. Ordu-Siyaset ilişkileri, kalkınma sosyolojisi, bilgi sosyolojisi, epistemoloji, bilim sosyolojisi, sosyoloji tarihi ve gündelik hayatın sosyolojisi gibi alanlarda yazılmış çok sayıda kitap ve makalesi bulunmaktadır.

1- 2016’da verdiğiniz bir röportajda “Türkiye’de akademi, akademi dışı her şeydir.” diyorsunuz. 6 yıl – sonra, akademinin bugünkü hali daha vahim görünüyor. Bugünün akademisini nasıl değerlendirirsiniz?

Aslında cevabı bir anlamda soru içerisinde vermiş oldunuz. Evet, bugün durum daha vahim. Türkiye’de akademik alanının özerkliği her zaman için bir sorun olmuştur. Bu yeni bir şey değil. Alıntıladığınız o cümle (“Türkiye’de akademi, akademi dışı her şeydir”) aslında alanın bu heteronom karakterine bir vurguydu. Bugün ise ortada “alan” kelimesiyle dahi ifade edilebilecek bir şey kalmadı. Türkiye Akademisi bugün sadece bir “aygıt” görünümünde, yani kendisinden beklenileni veren, tabi bir kurum. Hepsi bu.

2- Sizin de çokça vurguladığınız üzere, akademisyenlerin taşıdığı memur zihniyeti, gelir durumlarıyla ilintili olarak düşünüldüğünde mevcut koşullarda Türkiye’de entelektüel alan imkânsız hale gelmiştir denilebilir mi?

Meselelere bugünkü bakış şeklimi düşündüğümde, “memur zihniyeti” ifadesini sanırım kullanmazdım. Çünkü amorf, siyasal yelpazenin her yönünden çeşitli manalara çekilebilir bir nosyon. Örneğin, kamunun hantallığı bahanesiyle, geniş bir özelleştirme yıkımına giriştiğinizde de bunu “memur zihniyetinin” üretkensizliği ile gerekçelendirebilirsiniz. Dolayısıyla kullanımlarda daha özenli olmak gerek (bunu kendim için de diyorum). Mesele kanımca akademisyenin bir kamu personeli olması veya gelir durumu ile bağlantılı değil. Üzerine yoğunlaşmamız gereken husus, bir kez daha, akademik alanın özerkliği ve bu alan içerisinde yeşerebilecek kendine has bir akademik habitusun mevcudiyeti. Bunlar çok çetin meseleler ve üstelik uzun erimli bir tarihsel gelişimle alakalı konular.

3. Kuramsal üretim, içinden geçtiğimiz dönemde dünyada ve Türkiye’de akademiye sıkışmak zorunda mı?

Değil ama bu aynı zamanda bir koşul meselesi. Bunun için gündelik aciliyetlerinden kopabilmiş insanlar ve bunların bir araya gelebileceği yerler, dergiler, dernekler vs. lazım. Bunların hepsinin bir araya gelmesi kolay değil. Hele bugünün TR’sinde hiç kolay değil. Diğer yandan bunun (teorik gelişim, ilerleme, sıçrayış, vs.) üniversitede olabilme koşulları da gerek TR’de gerekse de Dünya’da fevkalade daraldı. Elbette farklı sebeplerle. TR’deki duruma geri dönmeye gerek yok (ilk iki sorunuza verdiğim cevaplarda buna dair birkaç hat var). Avrupa’da, en azından benim bildiğim ülkelerdeki sorunlar ise bambaşka türden. Bir yandan teknikleşme, aşırı uzmanlaşma eğilimi ve bununla bağlantılı olarak üniversite bütçelerinin her geçen gün kırpılması ve nihayetinde üniversitelerin dış fonlamalara her geçen gün daha da bağımlı kılınması, teorik yaratıcılık içeren veya bu yönde sıçrayışlara imkân verebilecek araştırma pratiklerini baştan oyun dışı bırakıyor.

4- 2013 yılında kurulan Heretik Yayınevi’nden sonra yakın zamanda bir manifesto ile Heretik Sosyal Bilim Okulu kuruldu Niyetiniz manifesto içerisinde açıkça yer alıyor fakat, öngörüleriniz ve bunların gerçekleşmesinin koşullarına dair düşüncelerinizi aktarabilir misiniz?

Evet, aslında bakılırsa bu bizim çok zaman önce de aklımızda olan bir şeydi. Malum kırılma ve krizler sebebiyle gerçekleştiremedik. Böyle bir oluşuma bugün çok daha fazla ihtiyaç var ve umarım benzerleri de farklı şekillerde ve farklı gruplarla ortaya çıkar. İlk sebep, herkesin gözlemleyebileceği üzere Türkiye’de ve Dünyada da üniversitenin krizi. Elbette Türkiye’de bu kriz çok daha yakıcı. HSBO alternatif bir sosyal bilim eğitiminin ama aynı zamanda da pratiğinin adresi olmak derdinde. Bu perspektif dâhilinde de uzmanlaşma adı altında paramparça edilmiş “sosyal bilimcikler”, yerine bütüncül bir sosyal bilim pratiğini fevkalade önemsiyoruz. Bundan dolayı oluşumun ismi Sosyal Bilim Okulu (Sosyal Bilimler Okulu değil). Bu, sosyal bilim disiplinlerini, kendi özgün nesneleri ve tarihlerinde yadsımak değil elbette, fakat her zaman çok yönlü olan toplumsal olguların sadece ve sadece bütüncül bir sosyal bilim anlayışı içerisinde kavranabileceği düşüncesi. Bu, hiçbir zaman bir klişe vasfını aşamamış “disiplinlerarasılık” nosyonundan çok farklı bir şey. Bu yolda ne kadar muvaffak oluruz, bunu şimdiden kestirmek zor. Zira Türkiye, tüm alanlarıyla bir anda her şeyin tepetaklak gidebileceği bir yer. Kervan yolda düzülür hesabı, biraz da yaşayarak, görerek tecrübe edeceğiz. Ancak sadece oluşumun duyurusunun bile yarattığı heyecanı görünce, biz de umutlanıyoruz.

5- Son olarak, manifestonuzda sözü edilen “Sosyal Bilimlerin Krizi”ni söz söyleme hakkının gasp edilmesi olarak ifade ediyorsunuz. Bu, tüm dünyada yaşanan bir kriz denilebilir mi?

Kesinlikle ve bu, bugün olan bir şey de değil. Çok uzun bir süredir sosyal bilimlerin sözünü “hükümsüz” bırakma gayesi şeklinde ifade edebileceğimiz bir süreç söz konusu. Bunun sebebi çok basit, “işini hakkıyla yapan” bir sosyal bilim, doğası gereği ve ister istemez, egemenleri rahatsız edebilecek neticelere ulaşmak durumunda. Sosyal bilimin ürettiği bilgiye dair yöneltilen bilindik eleştiriler (doğa bilimlerine kıyasla bu bilimlerin ürettiği bilginin “uçuculuğu” vs.) aslında tam da bu yönde bir “itibarsızlaştırma” ve “ehlileştirme” çabasından başka bir şey değil. Oysa yakından bakıldığında görülecektir ki, örneğin okulun, çeşitli mekanizmalar vasıtasıyla mevcut sınıfsal eşitsizlikleri nasıl yeniden ürettiği neredeyse bir yasa niteliğindedir. Ve böyle bir durumda yapılan genelde, böyle bir bilginin geçerliliğini, yine bilimin kendine has araçlarını ve usullerini kullanarak değil, doğrudan o bilginin içinden çıktığı disiplinin meşruiyetini sorgulayarak tartışmaya açmaktır.

Ayrıca Levent Ünsaldı’nın kurucusu olduğu Heretik Sosyal Bilim Okulu’nun internet sitesine buradan erişebilirsiniz.